Gökyüzüm alevler içinde
ne yanıyor ne sönüyor
ne ağlıyor ne gülüyor
omzuma oturmuş güneş
ayaklarını sallıyor,
yağmur okşuyor ince ince
küçük bir çocuğu teselli edercesine,
kırgınım diyorum kırgınım sana gökyüzü
sen de mi küssün bana
toprağa gömüyorsun maviliğini böyle.
Toprağı kazıyorum delice
kan fışkırıyor köklerinden
dokunamadığım irinleri patlıyor
tırnaklarıma sıkıştırdığım düşlerimin,
kazdıkça kanıyor gönlümün gözenekleri
açılıyor kör kapılar
sızlıyor söylendikçe
Lana’ya doğru karışıyor
gökyüzüm simsiyah…
Siyahın kızıla dönen beyazında
iki mevsim arası
yine bir heybe bindirmişim üzerime
Ay’ın doğmasını bekliyorum
yıldızlar “sen delisin” diyor bana
hunharca gülüyorlar,
bulutları savuruyorum ardıma
ruhum ayazda,
bugün ben ıslatacağım şehrimi
ben yıkayacağım taşı, toprağı
kokusuna ben sarılacağım…
Göğe bırakıyorum ruhumu
başımı gökkuşağının kırmızısına
heybetine vurgun olduğum dağlarımın siyahına
bedenimi ağaçların gövdesine yaslıyorum
gönlümde ki bir kaç kuşu ekiyorum semaya
onlar filizlendikçe
gözyaşları üzerime düşecek bulutların,
değdikçe gökyüzüme
gökkuşağım gülümseyecek
ağaçların kokusunu, kuşların kahkahalarını duyacağım biliyorum…
Üç kelime bırakıyorum şimdi göğe,
ve bir gün düşeceğim bu toprağa biliyorum…
A.Tamakan