Kıtlıktan çıkmış gibi aç ruhum
Bir kelebeğin kanadında renk olmadan önce
biliyorum ki evvela kozamdan çıkmalıyım…
Aylin Tamakan

Kıtlıktan çıkmış gibi aç ruhum
Bir kelebeğin kanadında renk olmadan önce
biliyorum ki evvela kozamdan çıkmalıyım…
Aylin Tamakan
Tuzlarından arınmış gözyaşlarım var benim
Yalnızlığın en koyu demini tatmış, şarabı bağından içmişim
Hepi topu yoncalara küsüveririm olur biter
Nasılsa gelincikler hep yüreğimde akıtır kırmızısını…
Aylin Tamakan
Kutsal sular çok bulanık Aşkım
Gel biz şeytanı dinleyelim
Sen boğumlarını çıkar ben yüzgeçlerimi vurayım…
İbreti aleme inat…
Aylin Tamakan
Fitnat Hanım ise Talat Bey’e darılmamıştı.
Hiç insan kendi ruhuna darılır mıydı?
Şemseddin Sami Frasheri
(1879 yılında Latin esaslı Arnavut alfabesini ve 1887 de Arnavutçanın Dilbilgisini (gramerini) oluşturan ve yazan Şemsettin Sami Frasheri, aslen Arnavut olduğu halde, Türkçülüğe ve Türkçeciliğe büyük yararları bulunmuştur.54 yıllık yaşamında 54 değerli yapıt veren Ş.Sami (1850-1904), kimsenin ”Türk” ve ”Türkçü” demeğe cesaret edemediği Sultan II. Abdülhamit döneminde ”Kamus-u Türki”yi (Türçe Sözlüğü) yayımlamağa muvaffak oldu.
O dönemde nice Türk aydınları, ”Türk” adını ve sıfatını kullanamıyordu, örneğin: Lugat-ı Osmani…vb. diyorlarlardı.Oysa Şemsettin Sami, katı Abdülhamiti ikna ederek ”Kamus-u Turk” (Türkçe Sözlük) adlı şaheseri basabildi.
Şemseddin Sami: ”Osmanlı kavim, millet adı değil, kabile-aile -sülale adıdır…
Biz ise Türküz, Türk milletindeyiz. ”Osmanlı” ancak Sultan sülalesi için kullanabilir…”diyordu.)
Birbirimizi yoğuruyoruz belki de Poseidon,
yeniden doğuruyoruz
toprak ve balçıktan uzak
sessiz çığlıklarla
su ve ateş olarak…
Aylin Tamakan
Eyy Poseidon!
Eyy gönlümü sarsmayı toprağı sarsmak gibi beyhude bir keyf sanan Sevgilim!Denizleri allak bullak etmeye benzemez yüreğimi alabora etmen kaburgalarımı gemici düğümleriyle bağladım ben.. Adem’in kaburgasından yaratılmayı kabul etmeseydi Havva,belki o da benim seni sevdiğim gibi severdi Adem’i…
Yaşamak adına,tüm eski kelimelerin ucunu yaktım ben ve tüm yaralarımın ve Sevgilim, isminin anlamını hatırlamayalı da bir hayli zaman oldu aslına bakarsan…
Sen mavilerinle göğün katlarında kat kat seviştiğin vakitlerde siyahın tüm tonlarıyla Ay ışığında seviştim ben.
Taa ki gökkuşağı, gülüşlerinde çalkalanıp üzerime göre olanı bana bahşettiği zamana dek…O nedenledir şimdi siyahın üzerimde rengarenk parlaması ve adının da ruhuma böylesi yakışıyor olması…
Bazı ışıklar vardır Poseidon,karanlıktan çıkacağına inandığın ve sonuna doğru yürümeye başladığın ama ben gözlerinin ışığında dehlizlerine doğru yol aldığımı biliyordum Sevgilim ve artık biliyorum ki Aşk bahsedildiği üzere kırmızı değilmişkaranlığında saçlarımın tutam tutam boğumlarına takılıp kalmasından anladım ve verdiği huzurun hiç bir aydınlıkta bu kadar yaşanılası olamayacağını…
Kelimelerimi törpülüyorum bir bir yabanın her bir dişinde, sen toprağa vurdukça daha da kısık bir sesle törpülüyorum;
-aşka -huzura -mutluluğa
aksimin, yüzünde ölçülemez bir hal alışını görene dek törpülemeye de devam edeceğim… Reddetmeye çabaladığım tüm inançlarıma rağmen…
Ahh Poseiodon! Depremler nasıl ki alabora ediyorsa toprağı ruhumu da öyle alt üst ediyor aşkın, ruhumda dönüp duruyor tüm kainat ve biliyorum ki Eylül’ün doğurganlığı gibi ben de sancılarımı aklımın en uzak ve en kuytu mevsiminde haykırmalıyım…
Ben terbiye ettikçe haykırışlarımı sen de yüreğini iyice bastır yüreğime ki Sevgilim, bedenlerimiz toprağın altına girip tenlerimiz yok olsa bile ruhlarımız aşklarının seyr-ü sefasına devam etsin gökkubbede…
Aylin Tamakan
Sevdaya niyet ettik
Acıyla açtık orucu
Sahurda ki sevişmeler kaldı
Allah kabul etsin…
Aylin Tamakan
Mart’ta yeşillenen ağaçlar gibi
kızıllığı vurmuş yanaklarıma
zemheri ayazından mı
aşkının alazından mı belli değil
sallandıkça bir o yana bir bu yana
kalbimin sen kokan sarhoş dalları
peşinden koşuyorum dökülen gülüşlerinin…
kuşlar çoktan göç etmiş
sürgün yemiş sevdana
tutkum tutuklu kalmış sana
sen avucuma sığacak kadar uzakta
gönlümün gözlerimin ışığını kısıp
yüz hatlarını kazıyorum hafızama
her kapatıp açtığımda
gözlerinin ateşi ile dağlıyorum gözlerimi
gönlümün gözü aydınlanıyor
daha da bi seviyorum…
Mart’ta tomurcuklanan kiraz çiçekleri gibi
süveydası patlıyor tam ortasından kalbimin
yıkıyorum aklımla kalbim arasındaki köprüleri
bir uçurtmanın kuyruğuna takılıp
kıyılarına sürükleniyorum
sen denize nazır ben sana
bir kıvılcımla yerle yeksan oluyor duygularım
iyotun genzimi yakan kokusuna sarılıp
“hadi diyorum hadi şimdi”
damla damla akıtıyorum içimdeki seni bana
deniz taşıyor yüreğimden
yüreğim taşıyor özleminden
zerketmek istiyorum her bir zerremi
milyonlarca hücremle milyonlarca kez
zerketmek istiyorum sevdamı
aşk yanığıyla ıslatmak kurak topraklarını
yerden göğe
bardaktan boşalırcasına sevmek istiyorum…
Aylin Tamakan
Şarap tadında;
yüreğime basa basa
damıta damıta seviyorum seni.
El değmemiş bir aşkın sahibi
sen sevdiğim,
MUTLU’luğum;
şafak vakti seviş benimle
ki melekler şahit olsun
dudaklarından sızan zehrin
dudaklarımda dua gibi kabul oluşuna…
Aylin Tamakan
Desibeli yüksek kalbimin,
Bildiğin ritimlerle örtüşmüyor Sevgili’m…
Aylin Tamakan