Hep böyle çocuksu mu bakar senin gözlerin? Hep böyle içinde uzak bir işik mi yanar? Bakişlarinda beni dinlendiren bir şey var; Kiyisindaymiş gibi en sakin denizlerin... Bir yelkenliyim şimdi ben senin limaninda Firtinalardan geldim sende dinleniyorum. Bu huzur, bu sessizlik hiç bitmesin diyorum; En eşsiz dakikalar sürsün senin yaninda...
Hiç yumma gözlerini, işigin eksilmesin, Gündüzüm aydinligim, ipek böcegim benim! Güz bahçemde açilmiş o son çiçegim benim!
Yorgun kalbim seninle elem nedir bilmesin; Ayirma gözlerimden çocuksu gözlerini, O sakin o yalansiz, o kuytu gözlerini.
Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim "Uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil Nasıl yürür özsu dal uçlarına Ve günışığı sislerden düşsel ovalara
Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü Yitik ceren arayı arayı anasını buldu Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek Soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı Ağustos dindi Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi
Seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar Ve onların yoğun boyunlu kadınları Düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz Senet senet satılmadan önce Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp Tanrı parsellenip kapatılmadan önce Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin
Cemal Süreya’nın; “Her şeyimi sana borçluyum. Sana rastladığım sıralar yıkıntılıydım. Sen onardın beni. Tuttın elimden kaldırdın. Ben de ekmek gibi öptüm alnıma koydum seni, kutsadım” dediği ve.. hayatının en mutlu ve en mutsuz günlerini Cemal Süreya’nın yanında geçirerek bir yerde “mutsuzluğa da var mısın” sorusunun cevabını vermiş, soluğundan ve yüzüğünden öpülesi kadın Zuhal Tekkanat…